Vaktimin sürekli azaldigini gördükce iki satir yazarak simdiden bu sayfaya ugrayan herkese iyi yillar dilemek istedim.
Bavullar hazirlaniyor, hediyeler paketlerine yerlestiriliyor ve her sene ayni tarihlerde yapilan yolculuk yarin sabah basliyor. Yavas ilerleyen günlerden sonra hizla gececek iki hafta basliyor...
Gittigim yerdeki internet baglantisina guvenemedigim icin yaziyorum. Döndügümde fotograflarla anlatmaya calisirim...
Dilediginiz gibi bir yil olsun 2008...
Resim, tam öldü sanilip atilacakken kendini zorlaya zorlaya minicik filiz verip "Hayattayim!" sinyali veren sonra da yapraktan cok gül acan, önceden size bahsettigim güller :). Simdi galiba kis uykusundalar.
Simdiden Yeni Yil...
Stockholm
Bu yaziyi fotograflarla doldurmaya karar verdim, cünkü karanlik cikmis da olsalar kisa süren gündüzlerini bize dolu dolu yasatan adalar sehri Stockholm hakkinda belki biraz fikir verebilirler. Biz bilgileri gitmeden önce Sevgili Hedikli ev ve Zeyno§'dan aldik.Tatile cikamamaktan yakinirken birden karar verip, birden yola ciktik. Ve kuzey kutbuna biraz daha yaklastik.
Sehirde yiginla ilginc müze vardi . Vikingler, Modern Sanat, Savas, Muzik, Sarap (?). Vaktimiz sadece alti yedisine yetebildi. Yukaridaki ilk resim Dans Müzesi. Dünya danslari hakkinda güzel bir koleksiyona sahipti.
Bu üst iki resim eskiden tiyatro olan bir salona ait. Sonra bu dev kristal avizeler ve sahne yerinde birakilarak bina konfeksiyon zincirine donusturulmus. Amerika'da zinciri olan ve sadece Londra, Dublin gibi birkac Avrupa ülkesinde magazasi olan Urbanoutfitters. Mekanin guzelligi bir yana Caglayan gibi modacilarin koleksiyonlarini da bulmak hosuma gitti.
Tropikal sularin baliklarini yakindan görmek icin Akvaryuma gittik. Bu aslinda her gittigim ulkede yapmaya calistigim birsey. Kopekbaliklari ve piranhalarin neredeyse hepsinde oldugunu gördügünüzde artik yeni canlilar bulmayi istiyorsunuz.
Isvec'in yillar once nasil oldugunu gorebilmek icinse Skansen'e gitmem onerildi. Hayvanat bahcesi, acik yilbasi panayirlari, folklorik giysileri ile dans eden Isvecliler, dolu altinda yurumeye calisan bizi epey havaya soktular. Herkes ayilarin oldugu yere dogru gidiyor ve Ingilizce'de yeni bir kelime ogrenerek dönüyordu= Hibernating (kis uykusu)...
Bu üstteki gemiyi eger önceden bilseydim Stockholm'e tek gidis nedenim olabilirdi. 17yy dan kalma, batiktan neredeyse mukemmel derecece kurtarilmis bir savas gemisi VASA. Karayip Korsanlari filmini izlemis bir cocugunuz varsa burada cildiracagina eminim. Ilk izlenim sasirticiydi. Agzim acik kaldi. Bu kadar büyük bir gemi beklemiyordum cunku. Ucan Hollandali gercek demek!!! Hikayesini biliyor musunuz?
Urbanoutfitters disinda neredeyse hicbir magazaya giremedim ama fotograflarini cektim. Yukaridaki vitrindeki hersey hareketliydi. Ejderhalardan kutup ayilarina kadar hersey...
Yemek konusunda da kisaca benim bir baliksever olarak pek keyifli döndügümü söyleyecegim. Esimin israrla döner yedigine inanamiyorum! Zeyno§'un bize dedigi gibi geyikleri gördükten sonra etini yemek pek sevimli degildi. Yalniz yaban mersini corbasi da dahil hersey cok lezzetliydi. Tütsülenmis karides, tütsülenmis geyik eti, tütsülenmis peynir. Eski zamanlarin yiyecek saklama adetleri ile günümüze gelmis tatlari herhalde, tipki diger ulkelerde oldugu gibi.
Ruslarla pek savasmis Isvec'in tarihi hakkinda epey bilgilenirken Osmanli ile olan iliskisi ve Turk sanatlarina olan ilginin kaynaklarini da ogrendim. Cok alakasiz gibi görünse de biraz tarih arastiran herkesin anlayabilecegi bir bilgiymis. Ama okulda bize bunlari ögretmiyorlar ki...Elime gecen ilk kitap Bender-Istanbul 1709-1713 idi. Hikayesi su linkte.
Bunun disinda bir baska aldigim kitap da Türk cadirlari hakkinda yayinlanmis resimli bir rapor. Bu ilginin ve motiflerdeki özellikle ortakligi hala cözemedim.
Sonuc olarak gectigimiz haftasonu Stockholm beni her yönden sasirtti. Yani kliselesmis ABBA, Ikea, H&M, Ericsson disinda herseyle karsilastim. Nobel Ödülü Konserini son anda yakaladim ama son iki biletin fiyati astronomik olunca meshur bir jazz-club'daki konseri kolumuz damgalanarak tercih ettim.
Burasi neresi?
Cifte Sobe...
Bu aralar surekli baska islerle ugrasiyorum. Hersey yolunda giderse onumuzdeki hafta buraya farkli birseyler yazabilirim.
Muzi ve Mirdifderya beni sobelemisler. Ikisini karistirip birseyler yazmaya calistim, olur mu?
Ben kucukken: cok yaramazdim ve tehlikeli isler pesindeydim, basima gelmedik kaza kalmazdi hepsinden de kurtulurdum. Acik havada oynama sansi az olan bir kiz cocugu icin kapali mekanda yapilabilecek ne kadar muzurluk varsa yaptim (misim). Yazmistim onceden: en tehlikelisi camdan ucmak oldu. Annemden bana katlandigi icin ozur diliyorum. Ama kendime gore cok keyifli bir cocukluk yasadim. Mutluydum. Mutluyum...
Ben aslinda (bu kisim zor) : hissettigini saklama kabiliyetinden yoksun, ne dusunuyorsa oldugu gibi belli eden, politik olmasi gereken yerlerde bile kendine hakim olamayan, -kesinlikle verilen sirlar haric- icindekini tutamayan biriyim.
Ilk kopyam: Annem anlatiyor. Ortaokulda tarih sinavi sirasinda cekmisim. Sonra da annemi arayip anne ben kopya cekmisim diye hemen iletmisim:
-Peki kizim ama neden kopya cektin, calismadin mi?
-Yok. Sadece tarih dersi idi. ( Ne ayip. Ders bile saymazdim onu. Halen de Stefan Zweig ile ayni gorusu paylasirim o ders hakkinda)
-Sorulari mi bilemedin?
-Yoo, hepsini biliyordum.
-Peki o zaman niye cektin?
-Herkes cekiyordu, tüm kitaplar acikti, ogretmen de birsey demiyordu, degisik bir duyguydu.
-...??
Toplum psikolojisinin bir cocuk uzerindeki etkileri. Ilerleyen donemlerde daha anlamli derslerde de kopya cektigimi itiraf ediyorum fenci olarak.
Okulu ilk kirdigim gun de annemi arayip: "Anne, su an okul kiriyorum, ararsan merak etme okulda degilim" demistim. Okula kizip dersi ve okulu gunubirlik terketmisligim ve kapida yakalanisligim da var. Bence fazla güvenilen-yaramazlardandim, kimse nedense kizmiyordu. Ben gidiyorum deyince, gidiyordum.
Cep telefonum: halen cok kullanmadigim bir gerec. Bu ikincisi. O da ilki bozuldugundan. Baska teknolojik urunlere hayranim ben. Cep telefonuna asla.
En sacma huyum: markette elime aldigim ilk urunu inceleyip, onu mutlaka birakip, ayni urunun bir baskasini sepete atmammis. Esim farketti ilk. Hala bilincsizce devam ediyorum.
Ask: 14 Subatta yazdiklarim halen gecerli. Anlamadim ben bu isi. Hem cok kolay hem cok zor olan ve tezatlardan olusmus garip birsey.
Sevdigim bloglar: yanda baglantisi olanlar ve okuyup, yorum birakip bana birseyler ogretenler
: )
---------------------------------------------
Resim: Paris'in klasik kismina tezat La Défense'da (defans okunur) bir binadan görüntü. Hayir, Paris'te burayi da sevmiyorum.
Ben kucukken: cok yaramazdim ve tehlikeli isler pesindeydim, basima gelmedik kaza kalmazdi hepsinden de kurtulurdum. Acik havada oynama sansi az olan bir kiz cocugu icin kapali mekanda yapilabilecek ne kadar muzurluk varsa yaptim (misim). Yazmistim onceden: en tehlikelisi camdan ucmak oldu. Annemden bana katlandigi icin ozur diliyorum. Ama kendime gore cok keyifli bir cocukluk yasadim. Mutluydum. Mutluyum...
Ben aslinda (bu kisim zor) : hissettigini saklama kabiliyetinden yoksun, ne dusunuyorsa oldugu gibi belli eden, politik olmasi gereken yerlerde bile kendine hakim olamayan, -kesinlikle verilen sirlar haric- icindekini tutamayan biriyim.
Ilk kopyam: Annem anlatiyor. Ortaokulda tarih sinavi sirasinda cekmisim. Sonra da annemi arayip anne ben kopya cekmisim diye hemen iletmisim:
-Peki kizim ama neden kopya cektin, calismadin mi?
-Yok. Sadece tarih dersi idi. ( Ne ayip. Ders bile saymazdim onu. Halen de Stefan Zweig ile ayni gorusu paylasirim o ders hakkinda)
-Sorulari mi bilemedin?
-Yoo, hepsini biliyordum.
-Peki o zaman niye cektin?
-Herkes cekiyordu, tüm kitaplar acikti, ogretmen de birsey demiyordu, degisik bir duyguydu.
-...??
Toplum psikolojisinin bir cocuk uzerindeki etkileri. Ilerleyen donemlerde daha anlamli derslerde de kopya cektigimi itiraf ediyorum fenci olarak.
Okulu ilk kirdigim gun de annemi arayip: "Anne, su an okul kiriyorum, ararsan merak etme okulda degilim" demistim. Okula kizip dersi ve okulu gunubirlik terketmisligim ve kapida yakalanisligim da var. Bence fazla güvenilen-yaramazlardandim, kimse nedense kizmiyordu. Ben gidiyorum deyince, gidiyordum.
Cep telefonum: halen cok kullanmadigim bir gerec. Bu ikincisi. O da ilki bozuldugundan. Baska teknolojik urunlere hayranim ben. Cep telefonuna asla.
En sacma huyum: markette elime aldigim ilk urunu inceleyip, onu mutlaka birakip, ayni urunun bir baskasini sepete atmammis. Esim farketti ilk. Hala bilincsizce devam ediyorum.
Ask: 14 Subatta yazdiklarim halen gecerli. Anlamadim ben bu isi. Hem cok kolay hem cok zor olan ve tezatlardan olusmus garip birsey.
Sevdigim bloglar: yanda baglantisi olanlar ve okuyup, yorum birakip bana birseyler ogretenler
: )
---------------------------------------------
Resim: Paris'in klasik kismina tezat La Défense'da (defans okunur) bir binadan görüntü. Hayir, Paris'te burayi da sevmiyorum.
Gülümseten günler
Gecen Nisan cok kisa bir süre icin Turkiye'de idik. Kaldigimiz otelin restaurant-barinda cok ilginc hikayeler dinledik. Bunlardan biri simdiye kadar sürekli kullandigimiz Ehlikeyif kelimesinin gercek anlami idi:
"Ehlikeyif" etrafindaki oluga buz konularak, raki bardagini sogutmak icin kullanilan bakir (?) bir kapti. Bize de öyle servis ettiler, su bir türlü icemedigim anasonla damitilmis SU görünüslüyü. Keyfine fazlasiyla düskün olanlara verilen bu ismin raki sofrasindan gelmesi cok garipsenecek bir durum olmasa da simdiye kadar bu bilgiye rastlamama sasirmistim. Isin tuhaf yani ben neden bilmiyorum derken, esim coktan birbirinden farkli ülkeden ese dosta anlatmaya baslamisti bile anlamini. Kelimelerde mi sakli acaba hep bu hikayeler...
Kis tahminimizden sert basladi. Yazin hayal ettigim dönem basladi. Aslinda hayalden cok kis mevsiminin verdigi karartidan teselli almaya benzetiyorum bunu: Disarida soguk, kar tipi, iceride sicak icecekler, sicak sohbetler, sevimli isler. Bulasici olabilir mi acaba?
Yeni yil geliyor. Koca dünyanin, ayri takvimde israrli Araplar haric, asagi yukari cogunun ayni anda (günde) kutladigi tek bayram (Noel ve yilbasini karistirmayalim, karistiranlari uyaralim, en son Turkiye'de cok komik seyler duydugum icin diyorum). Yapilacak yiginla eglenceli is var. Üstelik bu sene listem her zaman oldugundan daha uzun. Yeni isimler, yeni insanlar. Bir ayda anca hazirlanirim gibime geliyor. Venedik'e dönüse son bir ay...
Ayagim bir haftadir sarili (dans kazasi), posta kutum dolu, masam yine eglenceli islerle kapli. Buna faturalar ve teklif kopyalari da dahil.
Keyifli bir dönem basliyor sanki, su bakir tasim olmasa da hissedebiliyorum....
Katanga Çarpısı ya da HANDA
Kongo TV kanallarindan birini izliyordum. Sagolsun* Frenkler, yayin dili Fransizca tabii, hic swahili, lingala falan olur mu? Sonra nasil anlariz biz.
Neyse reklamlar basladi. Türkiye'de 1980'lerde ne kadar reklam varsa hepsi arka arkaya yayina geldi sanki. Omo reklami, Cermenlerin bana sattigi Kerrygold Irlanda tereyagi reklami! Hepsi eski usul. Marka ayni marka. Ama Afrika'da, Kongo'da. Reklam teknigi ise 20 yil öncesinin.
Kücükken kardesimle reklamlara bakar oyun oynardik, hangisi hangi ülkede cekilmis hangisi Türkiye disi degil diye. Ayirt etmek o kadar kolaydi ki. Sonra bir dönem geldi. Zorlanmaya basladim. Teknoloji mi ilerledi, yabancilar mi cekmeye basladi reklamlari. Karisti hersey. Sonra bu isin okuluna da gittim. Tamamen hayati yanlis anlama sonucu bir tercihti, ya da kendini taniyamama diyelim. Ama ögrendim birseyler, hic kullanilmamak üzere, az da olsa.
Bir de bir elma vardi. Adini okulda sürekli duyardim. Alamayan kizardi, alanlar önceden belli derlerdi. Cok tartisilirdi, her sinav gibi, her yarisma gibi, insanin isin icinde oldugu her sosyolojik olay gibi. 19 yildir en iyilere verilen bir reklam ödülü. Neden kristal elma diye hic merak etmemistim, az önce hic de bekledigim gibi yaratici olmayan resmi web sayfasindan ögrendim:
Kristal; temizliği, saydamlığı, netliği simgeliyormus. Gerek mesajınız, gerekse onu taşıyan
ortam bu temizlikte, bu netlikte ve bu saydamlıkta olmalı imis...
Elma; yollanan reklam mesajını almasını beklediğiniz kişileri, yani hedef kitleyi
simgeliyormus.
Ok; mesajınızı ve satışı sağlayan yaratıcı fikri simgeliyormus.
Aciklamalar okul dersi gibi degil mi? Hangi ödül karmasik tasarlanmis ki? Oscar icin bile kütük gibi duran adam heykeli vermiyorlar mi? Üstelik elinde hacli kilici bes kenari olan film üzerinde duruyor. Kilic da pek anlamli sanki.
Ödül alanlari da pek merak etmiyorum zaten. Yalniz su var. Her konuda oldugu gibi dünya yine her zaman ayni anda adim atamiyor. Ve eger gecmise dönmek istersek bu ülkelere gitmemiz yeterli olabiliyor. Ya da insan güncel TV izleyip bile gecmisi yad edebiliyor.
Ne güzel dünya. Gecmis de var gelecek de burada.
Yukaridaki resim eski bir Kongo parasi. Simdi C.Frank kullaniyorlar. Bu resimdeki bakir para. Ayni zamanda eski Kongo Kralliginin da bayrak amblemi. Nedenini anlayabiliyorum...
-------------------------------------------------------------------------------
*"Sagolsun" kelimesi kesinlikle ve kesinlikle ironiktir.
Neyse reklamlar basladi. Türkiye'de 1980'lerde ne kadar reklam varsa hepsi arka arkaya yayina geldi sanki. Omo reklami, Cermenlerin bana sattigi Kerrygold Irlanda tereyagi reklami! Hepsi eski usul. Marka ayni marka. Ama Afrika'da, Kongo'da. Reklam teknigi ise 20 yil öncesinin.
Kücükken kardesimle reklamlara bakar oyun oynardik, hangisi hangi ülkede cekilmis hangisi Türkiye disi degil diye. Ayirt etmek o kadar kolaydi ki. Sonra bir dönem geldi. Zorlanmaya basladim. Teknoloji mi ilerledi, yabancilar mi cekmeye basladi reklamlari. Karisti hersey. Sonra bu isin okuluna da gittim. Tamamen hayati yanlis anlama sonucu bir tercihti, ya da kendini taniyamama diyelim. Ama ögrendim birseyler, hic kullanilmamak üzere, az da olsa.
Bir de bir elma vardi. Adini okulda sürekli duyardim. Alamayan kizardi, alanlar önceden belli derlerdi. Cok tartisilirdi, her sinav gibi, her yarisma gibi, insanin isin icinde oldugu her sosyolojik olay gibi. 19 yildir en iyilere verilen bir reklam ödülü. Neden kristal elma diye hic merak etmemistim, az önce hic de bekledigim gibi yaratici olmayan resmi web sayfasindan ögrendim:
Kristal; temizliği, saydamlığı, netliği simgeliyormus. Gerek mesajınız, gerekse onu taşıyan
ortam bu temizlikte, bu netlikte ve bu saydamlıkta olmalı imis...
Elma; yollanan reklam mesajını almasını beklediğiniz kişileri, yani hedef kitleyi
simgeliyormus.
Ok; mesajınızı ve satışı sağlayan yaratıcı fikri simgeliyormus.
Aciklamalar okul dersi gibi degil mi? Hangi ödül karmasik tasarlanmis ki? Oscar icin bile kütük gibi duran adam heykeli vermiyorlar mi? Üstelik elinde hacli kilici bes kenari olan film üzerinde duruyor. Kilic da pek anlamli sanki.
Ödül alanlari da pek merak etmiyorum zaten. Yalniz su var. Her konuda oldugu gibi dünya yine her zaman ayni anda adim atamiyor. Ve eger gecmise dönmek istersek bu ülkelere gitmemiz yeterli olabiliyor. Ya da insan güncel TV izleyip bile gecmisi yad edebiliyor.
Ne güzel dünya. Gecmis de var gelecek de burada.
Yukaridaki resim eski bir Kongo parasi. Simdi C.Frank kullaniyorlar. Bu resimdeki bakir para. Ayni zamanda eski Kongo Kralliginin da bayrak amblemi. Nedenini anlayabiliyorum...
-------------------------------------------------------------------------------
*"Sagolsun" kelimesi kesinlikle ve kesinlikle ironiktir.
Köcekce'yi CD olarak bulamiyorum....
Konu ile uygun hicbir fotografim yoktu. O yüzden gece de olsa biraz önce disari cikip evimin iki bina ötesindeki piyano magazasinin resmini cektim. Cünkü konu müzik idi. Bir iki isim yazmak istedim unutulmus. Kisaca ve basitce bir yazi. Istedim ki buraya ugramis her kisi bunu okusun. Bir daha hatirlasin.Türkiye'de klasik müzik deyince -öz arkadaslarim da buna dahil- herkes bildigi bir adet Avusturyali, iki adet Alman, bazen arada bir Italyan besteci ile birseyler bildigini göstermeye calisir. Elbette kimse herseyi bilmek zorunda degil. Ama "Türk Klasik müzik bestecilerden kimi taniyorsun" a cevap her rötarli geliyordu. Aklima ortaokulda bize birkac Türk ressami ve fotografcisinin adini(*) sorup, sonra da cahilligimizi yüzümüze vuran resim ögretmenimiz geldi. Nasil ajandan, süslü kalemin, defterin Klimt, Picasso desenli olur da tek Türk ressamina örnek veremezsin. Ressam olmadigindan degil elbette. Afisi, kartpostali satilmadigindan mi o zaman?
Müzik icinse bir örnek bakiniz cok kolay:
Türk Besleri diye bilinirler:
Ahmet Adnan Saygun
Cemal Resit Rey
Hasan Ferit Alnar
Necil Kazim Akses
Ulvi Cemal Erkin
Bu isimler sadece bati klasik müzigi alaninda. Bunun yaninda o kadar cok bilmedigim farkli müzik var ki bu iki yarimadada (Trakya-Anadolu) birisi bana sorsa: "Nasildir Türk müzigi?" dese, hangi birinden baslayacagimi bile bilmiyorum. Ilk defa kanun dinleyen arkadaslarim bunu Cin müzigi gibi diye tanimliyor(sanki o müzigi de biliyormus gibi). Aslinda bu cok zevkli bir oyun gibi. Kulak aliskanligi yüzünden sizin farkedemeyeceginiz seyler cikiyor ortaya. Ben de iyi bilmiyorum ki ne nedir. Bildiginiz bir kaynak var mi tümünü basitce aciklayan?
Dipsiz kuyu gibi müzik cesidi Türkiye'de. Insanlarinin genlerdeki zenginlik gibi. O saklabanlari gösteren aptal kutusu sizi aldatmasin. Dinlenecek cok var aslinda.
----------------------------------------------------------------------------------------
*Asil zor soru Türk heykeltrasina örnek : ) . . .
** Köcekce: Erkin'in orkestra icin besteledigi bu parcayi yillardir ariyorum. TRT'ye mi sorsam acaba? Bol bol jenerik müzigi olarak kullandigi icin.
Subscribe to:
Comments (Atom)



